Balkan Tasavvuf Akademisi, Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Derneği (UKİD) ve Üsküdar Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşen “Balkanlar’da Mevlevîlik Paneli” yoğun bir ilgiyle karşılandı.

Balkan Tasavvuf Akademisi Eş Başkanı Nehri Aydinçe ve UKİD Başkanı Musa Serdar Çelebi’nin açılış konuşmalarıyla başlayan programda Mervenur Koçak moderatörlüğü üstlendi.

“Sevâkıb-ı Menâkıb Minyatürlerinde Mevlevîlik” başlığıyla dinleyiciler karşısına çıkan ilk isim Tuğçe Kanar Hanımefendi oldu.

“Sevâkıb-ı Menâkıb, Farsça olarak kaleme alınmış bir eserdir. 16. yüzyılın sonu 17. yüzyılın başında Türkçe’ye kazandırılıyor. Literatürde Derviş Mahmud Mesnevîhan olarak geçer lakin kendisi bir dededir. Eser 80’i aşkın nüshasıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Biri Amerika, biri de Topkapı Sarayı’nda olmak üzere iki tane minyatürlü nüshası vardır. 1599 yılında yazılan Topkapı Sarayı’ndaki nüsha 22 adet minyatür içerir.”

O günün Mevlevîsinin Hz. Mevlânâ’yı nasıl tasvir ettiğini, olaylara bakış açılarını anlayabilmemiz için minyatürlerin önemli bir kaynak teşkil ettiğini söyleyen Kanar, Hz. Mevlânâ ve İstanbul başkeşişi arasında geçen menkıbe ile devam etti:

“Başkeşiş, Hz. Mevlânâ’nın ününü duyuyor ve yanına da bir grup rahibi alarak Konya’ya geliyor. Hz. Mevlânâ kendisini halka açık bir meydanda karşılıyor. Başkeşiş selam vermek için eğiliyor ve kafasını kaldırdığında bakıyor ki Hz. Mevlânâ’da eğiliyor. Şaşırıyor bu duruma ve tekrar eğiliyor. Kalktığında tekrar Hz. Mevlânâ’nın eğilmiş olduğunu görüyor. Bunu otuz kez tekrar ediyor ve her seferinde de Hz. Mevlânâ’yı selam makamında buluyor. O kadar çok etkileniyor ki o ve yanındakiler Müslüman oluyor. Daha sonra dervişleri Hz. Mevlânâ’ya sual ediyor: ‘Ya Hz. Mevlânâ neden bir keşişin önünde eğildin? Bu yaptığınız hareketin sebebi nedir?’ O da diyor ki: ‘Tevazu bize Peygamber Efendimizden kalan bir davranıştır. Nitekim bizim davranışımız onun Müslüman olmasına vesile olmadı mı?”

Minyatür görselleriyle sunumunu renklendiren Kanar,
“Sûretimiz değil sîretimiz önemlidir. ‘Sîretimiz, sûretimizi tanımlasın’ diyor Hz. Mevlânâ. Kâlde her şeyi söyleyebiliriz ancak hâlimiz ne söylüyor?”

ifadeleriyle sözlerini noktaladı.

Mixhit Osmani Beyefendi, “Balkanlarda Mevlevîliğe Genel Bakış” adlı sunumuyla karşımızdaydı. Mevlevîliğin Anadolu’da önemli olduğu kadar Balkanlarda da önemli olduğunu belirten Osmani, bu topraklarda tarikatın filizlenmeye başladığı döneme değindi:

“Balkanlarda kurulan Mevlevî tekkeleri içerisinde en erken tarihli olarak Mevlevîhâne, Saraybosna Mevlevîhânesi’dir. Mevlevîlik tarikatı, Bosna-Hersek’te Osmanlı hâkimiyetinin kurulmasından sonra XV. yüzyılın ortalarına doğru faaliyet göstermeye başlamıştır. Saraybosna Mevlevîhânesi’nin temeli önce Uçbeyi, daha sonra Bosna Sancak Beyi olan ve 1463-1469 yılları arasında görev yapan İsa Bey tarafından yaptırılan bir misafirhane ile atılmıştır.”

2013 yılında Konya Selçuklu Belediyesi ve TİKA’nın yardımlarıyla Mevlevîhâne’nin yeniden onarıldığını ve bugün hala faaliyet gösterdiğini söyleyen Osmani, Üsküp ve Selanik Mevlevîhânesi ile konuşmasını sürdürdü:

“Mevlevîlik tarikatının Makedonya coğrafyasında en yoğun olarak faaliyet gösterdiği şehir Üsküp olmuştur. Üsküp şehrinin yanı sıra Manastır, Köprülü, İştip ve Kriva Palanka gibi şehirlerde de birer Mevlevî zaviyesi ya da Mevlevî muhiblerinin toplandıkları evlerin varlığından kaynaklar bahsetmektedir. Üsküp Mevlevîhânesi’nin ilk olarak İsa Bey tarafından kurulduğu bilinmektedir.

Selanik Mevlevîhânesi, tarikatın Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaygınlaşmaya başlamasından sonra Ekmekçizâde Ahmet Paşa tarafından 1615 senesinde inşa edilmiştir. Mevlevîhânenin son şeyhi Selahaddin Dede’dir. Bu Mevlevîhâneye 1923-1924 yıllarında Anadolu’dan gelen Rum mülteciler yerleştirilmiştir. Sonraki yıllarda kafe olarak kullanılan Mevlevîhânede mezarlıklar ortadan kaldırılmış ve 1927 yılında yıkılarak yerine okul yaptırılmıştır.”

Osmani’den sözü devralan Edin Imamovic Beyfendi, “Bosna’da Mevlevîlik ve İsa Bey Tekkesi” konusunu ele aldı.

“İsa Bey Tekkesi, Bosna fethedilmeden önce 1462 senesinde inşa edilmiştir. Evliya Çelebi tekke hakkında; ‘Milyatska Nehri’nin kenarında, cennet bağı gibi bir yerde olup semahane, megdanlı yetmiş-seksen adet fukara odalı, mıtrıban mahfelli, yemek yeri olan Celâleddîn-i Rûmî tekkesidir. Şeyhi ilim sahibi dervişlerden, duası kabul olunan bir zâttır. Neyzen başı derviş hattat Mustafa gayet güzel yazı yazar.’ şeklinde bilgi vermektedir.”

Tekkenin günümüzde Balkanlar Mevlânâ Araştırmaları Merkezi olarak hizmet verdiğini ifade eden İmamoviç, Sehova Korija’da yer alan Mevlevî dedelerin türbesinin ülkenin beş asırlık tasavvuf tarihini yansıttığını, burada bulunan dervişlerin de adeta şehrin manevi muhafızlığını üstlendiğini aktardı.

“Bosna’da özellikle Osmanlı döneminde Mevlevîlik üzerine çok önemli edebi faaliyetler olduğu görülmektedir. Mevleviliğin en önemli başarısı fethedilen yerleri Osmanlı kültürünün birer öznesi haline getirmesidir. Bunu da Mesnevî sayesinde başarmıştır. Mevlevîlik Bosna’da yüksek bir kültürel ortam oluşmasına vesile olmuş, Osmanlı Bosna kültürüne katkıda bulunan birçok âlim ve düşünürün yetişmesinde etkili olmuştur.”
sözleriyle sunumuna son verdi.

İmamoviç’in ardından “Saraybosna’da Son Yüzyılda Mesnevîhanlık Geleneği” başlığıyla dinleyicilere seslenen Mikail Türker Bal-BalkanBeyefendi oldu.

“20. yüzyılda Osmanlı’nın çekilişinden sonra Saraybosna’da tezahür eden bir Mesnevîhanlık geleneği vardır. Saraybosna’da yüzyıllar içerisinde yalnızca Mevlevî şeyhleri Mesnevî okutmamıştır. Diğer bilim erbabı, bir tarikata mensup olmayan âlimler de camilerde ve başka hususi mahallerde Mesnevî okutmuşlardır.

1878 yılında Avusturya işgalinden sonra Bosna-Hersek’te Mevlevî tekkeleri kapatılır. Ancak iki-üç yıl geçmeden Saraybosna’daki Mevlevî tekkesi yeniden açılır ve 1924 yılına kadar faaliyetine devam eder. Tekkenin kapatılmasından sonra Mevlevîlik Bosna’da bugün dahi bir dini tezahür olarak hayatını devam ettirmektedir. Günümüzde aydın kesimler arasında bu geleneği devam ettiren şahıs ve gruplar vardır. 1924 yılına kadar tekkede okunan ve yorumlanan Mesnevî, 1924’ten sonra gruplar halinde en tehlikeli zamanlarda bile okunmaya devam etmiştir. Bu sohbetlerin neticesi olarak Bosnakça’ya tercüme edilen Mesnevî’nin yalnızca ilk iki cildi Saraybosna’da ancak 1987 yılında basılabilmiştir.”

Mevlânâ’nın Mesnevî’si üzerinde en çok duran onu bölüm bölüm ya da bütün olarak Boşnakça’ya tercüme edip açıklayan Mesnevîhanları dile getiren Bal, Saraybosna’daki Şeb-i Aruz ihtifallerinin ne zaman ve nasıl başladığına değindi.

“Türkiye’de 1954 yılında düzenlenmeye başlayan Şeb-i Aruz ihtifallerinden üç yıl sonra 17 Aralık 1957 tarihinde ilk Şeb-i Aruz töreni büyük Mesnevîhan Hacı Muyaga Merhemiç’in evinde yapılmıştır. İlk ihtifalde Kur’an’dan Aşr-ı Şerif, Şems-i Tebrîzî’nin naatı şerifi, Şeb-i Aruz gazali Farsça ve Bosna dilinde okunarak hatim duası ile başlanmıştır. O tarihten bugüne kadar Saraybosna’da her yıl 17 Aralık gününde düzenli bir şekilde Şeb-i Aruz ihtifali gerçekleşir.”

Son olarak Gülçin Balat Hanımefendi, “Mevlevîliğin Balkan Müslümanları Edebiyatına Etkisi”’ni dinleyicilere aktardı.

“Mevlevîlikteki postnişinler yani şeyhler ve dedeler şair, musiki adamı veya herhangi bir sanat dalı ile uğraşan kişilerdir. Mevlevîliğin edebiyata etkisini iki ana başlığa ayırabiliriz; klasik dönem olarak adlandırdığımız divan edebiyatı etkisi ve çağdaş dönemde görülen Mevlevîlik ya da Mevlânâ etkisi. Divan edebiyatı İstanbul’da gelişmeye başlıyor. Hem fetih hem de kültürel etkileşim politikası sayesinde Balkanlara ilerliyor. İstanbul’daki divan edebiyatı aslında Mevlevîler sayesinde gelişiyor.”

Şeyh Galip tarafından Esrar Dede’ye Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye adlı bir eser hazırlatıldığını, Balkanlarda yetişen şairler hakkında bu eserin önemli bir kaynak olduğunu ifade eden Balat, Naim Fraşiri hakkında bilgi verdi.

“Naim Fraşiri, Şemseddin Sâmi’nin kardeşidir ve aslında Arnavut milliyetçisidir. Mevlânâ’dan çok etkilenir ve Kaval isimli bir eser yazar. İlk on sekiz beyitinde Mevlânâ’nın Mesnevî’sindeki gibi ney ve neyin koparılış öyküsü ile bir girizgâh yapar.

Kavalın sesini dinle bak ne diyor
Gurbetin viranlığını anlatıyor
Kara dünyadan şikâyet ediyor
Hakikat dolu sözler söylüyor
Dost ve arkadaştan ayrıldıkları günden beri
Erkek kadın ağladı benim acı feryatlarımdan”

Balkanlardaki şairler ve şiirlerinden örnekler sunan Balat’ın sunumuyla panel nihayete erdi.

Dinleyicilere Balkanlardaki Mevlevîliğe dair geniş çaplı bilgiler sundukları ve böylesine güzel bir panelin gerçekleşmesine vesile oldukları için kendilerine can-ı gönülden teşekkür eder, başarılarının daim olmasını dileriz.

Aşk ile…

GTDGD
Dil-i Halvet