Felsefe ve Tasavvuf – Kenan Gürsoy Söyleşisi – (07.03.2015)

Yeşilköy(İstanbul) CNR Fuar merkezinde kurulan Kitap Fuarında Prof. Dr. Kenan Gürsoy’un, “Felsefe ve Tasavvuf” adlı söyleşisine, Genç Tasavvufçuları Destekleme ve Geliştirme Derneği adına iştirak ettik. Kenan Gürsoy hocanın konuşmasından bir kesiti sizlerle paylaşmak isteriz;

“Tasavvuf ile bir müzisyenin bir şairin bir edebiyatçının tasavvufi tecrübeyi musiki üzerinden şiir üzerinden edebiyat üzerinden yaşayabilmesi mümkündür. Adeta nasıl bir tasavvufi musiki ortaya çıkmışsa nasıl bir tasavvufi şiir ortaya çıkmışsa bu felsefeyi de benzeyen bir biçimde düşünebiliriz. Yani felsefe branşı tasavvufun yaşanması adına da bir manâda etkin olabilir, bir dinamizm kazanabilir. Tasavvufun içinde yaşandığı bir disiplin olabilir.

Hemen soru geliyor, efendim siz ne diyorsunuz, biliyorum, bir tanesi tamamen insanın deruni, iç varlığıyla alakalıdır, akla hiç çıkmaz, söze hiç gelmez. Doğrudur, aslı itibariyle öyledir ama bunun hiç mi kavramlar üzerinde, felsefi söylem üzerinde kendisini ifade etmesi söz konusu olmayacaktır. Mesela bir varlık teorisi, bir metafizik yapıldığında hiç mi tasavvufun ifade ettiği o harikulade ince derin konulara girmeyeceğizdir. Hiç mi ahlâktan bahsedildiği zaman bir ahlâk felsefesi yapıldığı zaman bu noktaya tasavvufun getirmiş olduğu boyutları, ufukları gündeme almayacağız? Bundan tamamen mahrum mu olmalıyız?

Bugün en çok yaşanan, en ziyade kendisini ifade eden, insanların birbirini ötekileştirmesiyle alakalı olarak söylemler söz konusu olduğunda, nefret söz konusu olduğunda, ayıran, kategorize eden, kendi içinde kapanıp kalmış fakat yekdiğerini kendinden uzaklaştıran, uzaklaşması için adeta savaş veren ve kalın kare duvarları arasında benimki haklıdır diyerek diğer görüşlere, oluş biçimlerine kendisini kapatan bu düşünce biçimlerine ya da yaşama tarzlarına baktığımız zaman bizim ezeli bilgeliğimizden hareket eden tasavvuf hiç mi söyleyecek bir şey bulamayacaktır. Sadece hâl seviyesinde mi yaşanacaktır? Bir varlık teorisi söz konusu olduğunda, bir ahlâk, bir estetik teorisi söz konusu olduğunda hiç mi acaba tasavvufun ayrıca üstüne aşkın olarak söyleyeceği bir şeyler yok mudur?

Elbette bunun içine indirgenmez ama şimdi söyledikleri o branşın kendi içinde de yani ahlakın, estetiğin, edebiyatın, varlık teorisinin kendi içinde de bir takım gelişmelere imkan verici mahiyette olabilir. Bunu eğer kaçırırsak geleneklerimizden gelen bir tefekkürü, geleneklerimizden gelen bir felsefeyi bir düşünce tarzını tamamıyla uzaklaştırır ve kendimize yabancılaştırılmış bir düşünce ortamında yine kendimizin içinde kara deliğimize gömülüp kaybolup gideriz diye düşünüyorum.

O halde felsefe adına tasavvufun, tasavvuf adına felsefenin de söyleyeceği pek çok şey var. Bunları birbirleriyle yaklaştırmak ya da aynı yaşayan insanda bunları beraber düşünmek mümkün olabilir.

Benim için en önemli benzerlik her ikisinin de aktif bir düşünce olmasıyla alakalıdır. Bunu ne bugünün felsefesi için tam anlamıyla söyleyebilmek mümkündür, elbette bunun böyle olmadığını maalesef görüyoruz. Felsefede dökme suyuyla değirmen döndürüyoruz. Kendi geleneklerimizden adeta azade olmuş bir tarzda düşünmeye devam ediyoruz. Kavramları, o kavramlar için ele almayı beceremiyoruz. Sistem kurmayı, söylem oluşturmayı beceremiyoruz, böyle bir problemimiz var, demek ki aktif hâle, üretici hâle, yaratıcı hâle getiremiyoruz bu felsefi alanı ama diğer taraftan da tasavvufi alanı belli bir takım kalıpların içerisine gömüp içindeki muhabbeti ve içindeki ruhi dinamizmi ihmal ediyoruz. Her ikisinde de olması gereken bir dinamizm var ve her ikisinde de olması gereken dinamizm aslında tek biçimde ifadelendirilebilecek bir ana bakış açısıyla, oluş biçimiyle alakalıdır. Bu nedir biliyor musunuz hem felsefe için hem tasavvuf için şudur; ben neyi biliyorsam, neye ulaşmışsam o ebedi olarak, mutlak olarak doğrudur. Bu ne felsefedir, ne tasavvuftur. Eğer siz bilme itibariyle bilgi itibarıyla bir yere kesin olarak ulaşmış olduğunuzu düşünüyorsanız burada felsefenin ortadan kalktığını görürsünüz, çünkü felsefe bir süreçtir..”

Tasavvufun felsefeye, felsefenin de tasavvufa ihtiyacı vardır.. Bilgi anlamlandırma süreçlerinde birbirlerine yardımcı olur.. Çünkü salt bilgi değildir önemli olan, bilgiyi ne derece içselleştirebildiğimizdir…

Tasavvuf ile Felsefenin birbiri içine girdiği alanları ayrıntılarıyla ve harikulade temiz öz türkçemizle zarif bir anlatımla söyleşisini sunan Kenan Gürsoy hoca ile en kısa zamanda böylesi güzel bir faaliyette yeniden biraraya gelmeyi diliyoruz…

Genç Tasavvufçuları Destekleme ve Geliştirme Derneği