Biz tarîk-ı Halvetî âşıkların handânıyuz
Cânıla baş virmeğe dost yolının merdânıyuz (Ümmî Sinan)

“Halvetîlikte Kol Pirleri” başlığıyla Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Arş. Gör. Fatih Demircioğlu ve Çimentaş Anadolu Lisesi Mezunu Serhan Güler’den tasavvuf anlayışının mütevâzi ve derûnî güzergâhlarından olan Halvetîlik tarikatının kol pîrlerini dinledik. Güler, Halvetî tarikatı, kurucusu ve kolları hakkında bilgi vererek sunumuna başladı:

“İslam dünyasında yayılmış en önemli tarikatlardan biri olan Halvetîlik, Ömer’ül Halvetî tarafından İran’da kurulmuştur. Abdülkâdir Sühreverdî’den başlayarak Kudbettin Ebheri, Zahîd Geylânî ve Ömer’ül Halvetî tarafından geliştirilen tarikatın fikri yapısı Seyyid Yahyâ Şirvânî tarafından bir sistem haline getirilerek yeniden yapılandırılmıştır.

Halvetîlik Anadolu’ya, Balkanlara, İran’a, Azerbaycan’a geniş şekilde yayılmıştır. Şeyh Sadreddîn-i Hıyâvî yanında yetişen Pîr İlyas ve Seyyid Yahyâ Şirvânî bunu başaran talebeleridir.

Halvetî tarikatı dört ana şubeye ayrılmıştır. Bunlar, Dede Ömer Rûşenî tarafından Rûşenîyye, Muhammed Bahâeddin Erzincânî’nin halifesi, Çelebi Halife’nin (Cemal Halvetî’nin) kurduğu Cemalîyye, Muhammed Bahâeddin Erzincânî’nin muakkiplerinden Yiğitbaşı olarak bilinen Ahmed Şemseddin Marmaravî tarafından Ahmediyye ve 16. yüzyıl sonlarında vefat etmiş Kara Şems olarak bilinen Şemseddîn Ahmed Sivâsî’nin kurduğu Şemsiyye koludur.”

Zâtların hayatları hakkında bilgiler veren Güler, Marmaravî Hazretleri’ne dair;
“Marmaravî, aşk ve irfan mayasının yalnızca Anadolu topraklarına değil, Balkanlara ve Trakya’ya da yayılmasını sağlamış ve çok geniş bir coğrafyayı irfan, ahlak, aşk ve maneviyat bakımından ihya etmiştir. Şeyh Alâeddin Uşşakî’ye intisap eden Marmaravî, manevi terbiye aldığı bu süreç içerisinde seyr ü sülûkunu tamamlamış, tabiri caizse mürşidinin manevi okulundan mezun olmuştur. Daha sonra şeyhinin hilafetiyle Manisa’ya gönderilmiştir.” ifadelerini kullandı.

Güler’den sözü devralan Fatih Demircioğlu, pîr teriminin zâhirî ve bâtınî mânâya sahip olduğunu belirterek; “Zâhirî anlamda pîr, seyr ü sulûkü tamamlayıp insanları Hakk yoluna irşad eden kimsedir.
Tarikatların teşekkülünden sonra pîr kavramı kurumsal bir anlam kazanmış, tarikat kurucusuna pîr ya da pîr-i tarîkat adı verilmiştir. Bu kullanımıyla pîr ‘tarikat şeyhi’ anlamına gelir. Pîr mücerret bir şahsiyet ya da mânevî ve ilâhî bir ilke de olabilir. Bu pîrin bâtınî mânasıdır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, ‘Pîr senin aşkındır, saçı sakalı ak olan değil. Pîr yüz binlerce ümitsizin elinden tutandır.’ derken kelimeyi hem bâtınî hem zâhirî anlamıyla kullanmıştır.” sözleriyle konuşmasına başladı.

“Halvetîyye tarikatının güçlü bir nüfuz etkisinin olması derin köklerine, kurucularının çok kuvvetli tesirlerine bağlıdır. Halvetîyye tarikatı, adını kurucusu Ebû Abdullah Sirâcüddîn Ömer el-Lahcî el-Halvetî (hyt. 800/1397)’den almaktadır.” ifadelerinin ardından Ömer el-Halvetî’nin düşünce yapısını gözler önüne serebilmek için kıymetli sözlerinden örnekler verdi:
“Dervişin konuşmayanı ve idrâki yüksek olanı makbuldür. Zîra sükût her halden üstündür. Sonra halktan uzlet gelir. Bir nesne ki Hakk’dır, ibareye sığmaz, ondan gayri olanı söylemeye değmez.”

Alaaddin Ali Rumi ve Muhammed Bahâeddin Erzincânî’nin yaşamını aktaran Demircioğlu, tarikatın Anadolu’ya yayılmasını sağlayan Pîr İlyas Hazretleri’ne değindi:
“Halvetîlik’in Anadolu’ya ilk girişi 13. yüzyılın sonunda Ahi Yusuf Halvetî’nin Niğde’ye açtığı bir zaviye sayesinde gerçekleşir. Varlığını kuvvetli bir şekilde göstermesi ise ilk defa 15. yüzyılın ilk yarısında Sadreddin Hıyavî’nin halifelerinden ve Seyyid Yahyâ Şirvânî’nin pîrdaşı Gümüşlüoğlu sülalesinden Pîr İlyas’ın (v. 837/1433-34) Amasya’ya gelmesi ve tarikatı burada yayması vasıtasıyla olmuştur.”

Yolun içerisindeki uygulama değişikliklere de yer veren Demircioğlu, bu konuya dair dinleyicileri şu şekilde bilgilendirdi:
“Seyyid Yahyâ’nın Anadolulu kırk âlim dervişi tarafından hazırlanıp bizzat Şirvânî tarafından tarikat erbabına tavsiye edilmiş olan Halvetî âdab ve erkânı çok önemlidir. Bu âdab ve erkânın Halvetî tarikatında uygulanması, Ahmediyye şubesinin kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî’nin ‘Hurde-i Tarikat’ı ve Karabaşiyye kolunun kurucusu Karabaş-ı Veli’nin ‘Miyar-ut Tarika Şerhi’ ile devam etmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Yiğitbaşı, tarikatta daha önce uygulanmakta olan seyr ü sülûk için gerekli, ‘esmâ-yı seb’a’ya ilave olarak ‘esmâ-yı hamse’yi (Vehhâb, Fettâh, Vâhid, Ahad, Samed) getirmiştir. Halvetîlik’te Ahmediyye kolunu diğer kollardan ayıran en önemli fark budur.”

“Ehl-i beyt-i Mustafa, Efendimizi (S.A.V.) fikri olarak anlama düzeyinde bir zirvedir. Efendimiz (S.A.V.) tebliğ ettiği İslâm dinini topluma yaymaya çalışırken belli bir sistem uyguladı. Umuma açık yaptığı görüşmelerin yanında bir de hususi gerçekleştirdiği görüşmeler vardı. Hususi görüştüğü bu kişiler kendi fikri yapısına öz itibarıyla hâkim olan ve fikri anlayışta kendisiyle bütünleşen ve bunun neticesi kendisine aşk ile bağlı olan kişilerdi ki bunların sayısı çok azdı. Onların da içinde kendisini daha da bütün olarak düşüncelerde ve fikirde anlayan bir kaç zat vardı ki onları ‘benim hanemin içindekiler’ olarak adlandırdı. Bu evin, bu beytin fikri anlayışının adı ‘Mustafa’dır. Mustafa anlayışında bütün olmak demektir. Dolayısıyla Ehl-i beyt-i Mustafa, Efendimizin fikri mekanizması üzerine kurulup sonra sosyalleşmiştir. Hz. Ali Efendimiz (R.A.), Resûlullah Efendimiz’de düşüncelerde bütün olduktan sonra aldığı fikri anlayışı evlatlarına aktarmıştır. Oradan daha da genişlemiştir. Günümüz dergâh bazında da bu mekanizma devam etmektedir.” sözlerinin ardından Demircioğlu, tarihsel süreçte pîr denilen zâtların, Peygamber Efendimizin anlayışına yönlendirebilmek için fikir birliği ve O’nun düzenine bir nizam getirmeye çalıştıklarını, en büyük icraatlarının da bu olduğunu, bugün de kâmil mürşidlerin An’da, Hakk’ın düzenine nasıl bir nizam gerekiyorsa onu ihdâs ettiklerini belirterek dikkatleri üzerinde topladı.

Tarikatlarda fikri birlik olmadığı sürece hiçbir yol kat edilemeyeceğini vurgulayan Demircioğlu, fikri birliğin ne denli önemli olduğunu şu cümleler ile açıkladı:
“Fikri birlik bozulduğu an o kurum, topluluk ya da yol dağılmaya başlar. Tarikatları incelediğimiz vakit, birliği sağlayan unsur olarak tarikatın kurucu Pîr’inin anlayışı etrafında, bütünlük içerisinde kenetlendiklerini görüyoruz. O Pîr’in fikri yapısı ve o yapı ekseninde fikri bütünlüğü olmaz ise tarikatın devamından söz edilemez. Tarihi süreç incelendiğinde kırılma noktalarının tarikatlar içerisindeki fikri yapının bölünmesinden kaynaklandığı görülür. Bulunulan noktadan hareketle, merkezle bir olup yani mürşidin fikri anlayışında diğer canlarla kenetlenip birlik ve bütünlük içerisinde hizmet etmek düstur edinilmelidir. Bu hizmet mürşidi anlamaya çalışmakla vücut bulabilir.”

“O’nun düzeninde en küçük bir sapma göremezsiniz. O’nun düzeni kusursuzdur. Topluluklar O’nun kurduğu düzenin nizamı üzeredirler. Hiç bir topluluk yoktur ki O’nun düzenine nizam açısından bağlı kalınmasın ve o topluluğun birliği devam etsin. Birlik ancak düzeni tezahür ettiren kulların nizamı ile sağlanır. Dışın içe uyumu demek olan nizam, hakiki dostluktan tahakkuk eder. Nizama koşulsuz teslimiyet ise sıdk kullarının işidir. HŞY” sözleriyle Demircioğlu, sunumunu nihayete erdirdi.

Kendi içerisindeki kıymeti keşfedip asırlara ve kıtalara sığmayan zâtları dillendiren Arş. Gör. Fatih Demircioğlu ve Serhan Güler’i can-ı gönülden tebrik eder, başarılarının daim olmasını dileriz.