Erciyes Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi, Sıcak Yuva Vakfı ve Birlik Vakfı işbirliği ile 14-15 Ekim tarihlerinde İstanbul’da, alanlarında uzman akademisyen ve kişilerin tebliğleriyle gerçekleşen IV. Ulusal “Maneviyat Psikolojisi” Sempozyumu’na Dil-i Halvet ekibi olarak iştirak ettik.

İlk gün sabah oturumunun başkanlığını üstlenen İstanbul Gelişim Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Beylü Dikeçligil, birebir hayatımızı etkileyen, bir etkileşim alanı olan ailenin önemine değindi:

“Hep aileye kurumsal olarak bakılıyor. Böylece birey kayboluyor. Kurumlar her zaman işlevlerini bireylerin rolleriyle gerçekleştirirler. Yani etkileşimle… Aileye birazda etkileşim ağı olarak bakalım. Anne, baba, çocuklar, hala kim varsa o etkileşim içerisindedir, hepsinin etkileşimde payı vardır. Dolayısıyla ne tamamen kadının ne de tamamen erkeğin üzerindedir. Etkileşimi sağlıklı bir aile demek; aile içi rollerde hak ve sorumlulukların dengesinin kurulması demektir. Bu dengeyi kurdukları ölçüde sağlıklı bir aile olurlar.”

Yrd. Doç. Dr. Zeynep K. Şerefoğlu Danış, muhtevası ve formu değişen ailenin çok genel tasniflere hapsolduğunu, ailenin Hz. Âdem ve Havva ile başlayan İlahi bir vasiyetin eseri olduğuna dair bir bilgi notunu kaynaklarımızda göremememizin ne kadar üzücü olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Hatice Birgül Cumurcu, bağımlılık davranışında ailenin rolünü, bağımlı bir bireyi ailenin nasıl tanıyabileceğini ve bu bağımlılıkla ailenin nasıl mücadele etmesi gerektiğini anlattı.

Dünyanın güzelleşmesi adına, ne iş yapıyorsak bunun iyilik merkezli olması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Göka Erol, iyiliği ve hayrı çoğaltmak manasına gelen minnet ve yapılan iyiliğe karşılık vermek, teşekkür etmek manasına gelen şükür kavramlarını üzerinden konuşmasına devam etti:

“Akıl sağlığının işleyişinin iyi olduğunu anlayabilmemiz için iki kriterim var. Fanilik bilincinin olması ve minnet duyabilmesi… Bir insanın fanilik bilincine sahip olduğunu çocukları ve gençleri sevmesinden anlarız. Gönülden teşekkür etme becerisi de minnet duyabildiğini gösterir.
Minnettarlığı, iyiliğe iyilikle karşılık vermek ile karıştırmamalıyız. Minnet hisseden bir karşılık verir ama ölçülebilir, maddi bir karşılık, somut bir beklenti değildir o. Öylece yapılan iç dünyamızda kendiliğinden ortaya çıkan, oluverendir.”

İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Musa Tosun’un oturum başkanlığı yaptığı öğleden sonra oturumu Psikiyatrist Dr. Mustafa Merter’in tebliğiyle başladı.

İnsanının sadece rasyonel olarak anlamadığını, rasyonel olarak bize ulaşan verilerin ancak kalbimize indiği zaman hikmet haline dönüştüğünü vurgulayan Merter, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Biz Allah’ın isimleriyle –ki bunların sayısı sonsuzdur- müşerref olmuş varlıklarız. Hepimiz bu âlemde Rabbimizin halifetullah olarak temsilcisiyiz. İnsan ahsen-i takvim olarak yaratılmış, Allah’ın ruhu ile şereflenmiş bir varlıktır.”

İlim ile dini birbirinden ayırırsak ilmin ateizme, dinin dogmatizme ve fanetizme gideceğinin altını çizen Prof. Dr. Asım Yapıcı, dindarlık, iman, ibadet ve ahlakın asla ayrışamayacağını, günümüzde ahlaki temelleri zayıf göstergesel bir dinsellik olduğunu dile getirdi.

“Önemli olan kalbin engelli olmamasıdır.” gerçeğini gözler önüne seren İstanbul Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü’nde görev alan Halis Kuralay Beyefendi, toplumun engellilere yaklaşımını, engelli bir bireyin evlilik kararını verirken ailelerinin takındıkları tutumları ve evlilik akdini gerçekleştiren engelli bireylerin aile yaşamını dinleyicilere aktardı.

Türkiye’de çoğul çocuklar farkındalığı ve ikiz, üçüz, dördüz çocuklu ailelere yönelik değerlendirmeler yapan Çoğul Çocuklar Platformu Kurucu Müdürü Serpil Sare Emek Hanımefendi’nin tebliği ile sempozyumun ilk günü sona erdi.

İkinci gün sabah oturumunun başkanlığını Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Sefa Saygılı üstlendi.
Evlilik birliğini sağlayabilmenin eşlerin özverilerine bağlı olduğu söyleyen Prof. Dr. İbrahim Balcıoğlu, ailenin kâbusu boşanma konusunu ele aldı.

Öğr. Gör. Mustafa Atak’ın boşanmaların engellenmesine yönelik proje önerilerini sunmasının ardından Yrd. Doç. Dr. Ali Akben, ailevi sorunların çözümsüzlüğü ile dağılmaya ve parçalanmaya doğru gidişin sonucu olarak ortaya çıkan sokak çocukları konusuyla dinleyicilerin karşısındaydı.

Psikiyatrist Dr. Mustafa Ulusoy sevmenin, muhabbetin, aşkın gayri iradi bir mesele olduğunu, muhabbetin terapiyle verilemeyeceğini ifade ettikten sonra dikkat edilmesi gereken noktaları paylaştı:

“Karşımızdaki kişinin merhamet, şefkat, vicdan sahibi birisi olmasına dikkat etmeliyiz. Evliliğin iki temel unsuru Rûm sûresi 21. ayette ‘meveddeten ve rahmeten’ kelimeleriyle geçiyor. Meveddeten sevebileceğiniz yani kalpte karşılıklı bir muhabbet hâsıl olacak… Yetmiyor, rahmeten yani karşılıklı olarak birbirlerine merhamet edecekler…”

Son oturumun başkanlığını deruhte eden İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Musa Tosun, giriş yaptıktan sonra sözü Prof. Dr. Kemal Sayar’a bıraktı.

“Günümüz toplumunun yaygın problemi narsisizm ve benliğin yaşadığı anlamsız buhranlıktır.” ifadelerini kullanan Sayar, bir değer olarak merhameti ailenin içerisine nasıl katılabileceğimizi ve nasıl daha iyi aileler inşa edebileceğimizi izah etti.

Kadın konusuna ne kadar önem atfedilse de az olacağını, aslında toplumun tamamını kadınların oluşturduğunu, fiziksel olarak toplumun yarısını oluşturan kadınların diğer yarısını da yetiştirdiğini ifade eden Prof. Dr. Osman Nuri Küçük, sufi irfanı gözüyle kadını ele aldı:

“Kadına ilişkin tasavvuf tarihindeki gelişim, tasavvufun gelişimiyle paralel gitmiştir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Arapça’da kadın için kullanılan nisa ve mer’e kavramlarını şöyle açıklıyor; nisa kök itibarıyla, unutmaktan ve sonra gelen kelimesinden türüyor. Burada erkeğin varoluş itibariyle önce gelmesini ifade ediyor. Yarışmaya o önce başlıyor demek. Benim beşinci sınıfta olmam, dördüncü sınıfta olan birinden üstün olduğum anlamına gelmez. Hz. Peygamber’de nisa olarak söylemiştir. Kadın anlamına gelen diğer ifadenin yani mer’e’nin sonunda t vardır. Kadın Hakk’tan rahmetin t sini ödünç almakla erkekten üstündür.”

“Nereye gittiklerini bilmeyenler için ideal yol yoktur.” sözleriyle dikkat çeken Prof. Dr. Burhaneddin Can’ın ideal aile modelini, aile bireylerine karşı sorumluluklarımızı, aile değerlerindeki çözülmelerin sebebini ve aileyi bekleyen muhtemel tehditleri aktarmasıyla sempozyum nihayete erdi.

Yoğun bir katılımla tahakkuk eden sempozyumda dinleyiciler akıllarındaki sorulara yanıt bulurken bizlerde değerli hocalarımızla tanışma imkânı bulduk. İlgileri ve güleryüzleri için can-ı gönülden teşekkür eder, başarılarının daim olmasını dileriz.

Aşk ile…

GTDGD
Dil-i Halvet