Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyaya kimse kalmaz

Saygıdeğer Mustafa Özçelik Beyefendi, sözden çok öze ağırlık veren, zaman ve mekânı aşan söylemleriyle asırlar boyunca en hakiki çağrıyı dillendiren Yunus Emre’nin şiirlerinde sadelik içinde müthiş bir derinlik ve anlam zenginliği bulunduğunu belirterek konuşmasına başladı.

“Yunus’u anlamak ancak Yunus gibi olmakla mümkün olur.” diyen Özçelik, bunun bir söz meselesi değil, hal meselesi olduğunu, sadece bir şair olarak nitelendirdiğimizde onu tam olarak görmemizin ve anlamamızın mümkün olamayacağını ifade etti.

“Şiir onun için bir vasıtaydı. Öylesine ince bir yolda yürüyorlar ve makamdan makama geçiyorlar ki artık o yaşanan halet-i ruhiye çok ağır geliyor. O zaman içindeki o sırrı biraz da olsa ifşa ediyor.”

“Tasavvuf çok temel bir sorunun cevabını öğretir. İnsan kimdir?” ifadelerini sarf eden Özçelik, İnsan denilen varlığın kalpten ibaret olduğunu, oranın nazargâh-ı İlâhî olduğunu ve bu yüzden kalbe dokunduklarını aktardı.

“Biz Aşk’tan yaratıldık.” diyen Özçelik, Yunus Emre’nin yazmış olduğu eserlerin muhtevasını şu cümleleriyle ifade etti:

“Onun Divan’ı lirizmin doruğa çıktığı bir eserdir. Hangi şiirini alırsanız alın, insanı bulunduğu yerden alıp çok coşkulu bir âleme götürdüğüne tanık olursunuz. Nasihatler Kitabı’nda mutasavvıf bir Yunus ile birlikte mütefekkir bir Yunus görürsünüz. Yaradılıştan başlayarak tamamen insanı anlatır.

Ona göre insan bedeni bir ülkedir ve gönül bu ülkenin baş şehridir. Malum baş şehirde bir taht ve o tahta oturan kudret sahibi bir yönetici vardır. Kalbin sultanı kim ise vücudun diğer organları ona göre hareket eder.
İnsan bedeninde dünyanın en büyük savaşı cereyan eder. Savaşan orduları zahiren görmeyiz. Silahları nedir, bizdeki etkileri nelerdir fark etmeyiz. Kalbin sahibi ya Rahman’dır ya da nefstir. Eğer kalbi nefse teslim etmişseniz akla gelebilecek tüm kötülükleri işleyebilirsiniz. Ama Rahman’a teslim etmişseniz o zaman bütün azalar Rahman’ın buyruklarını yerine getirecektir.”

Şeriat, tarikat yoldur varana
Hakikat, marifet andan içeri

Bu dört kapıdan geçmeden olgunlaşmanın olamayacağını dile getiren Özçelik, Yunus Emre’nin insan nasıl olur sorusuna cevap veren bir mürşid olduğunu ve öğrettiği anlayışı tek kelimeyle açıklamak gerekirse bunun ancak ‘edep’ olabileceğini vurguladı.

“Yunus’u tanımak istiyorsak menkıbelerini çok iyi bilmemiz lazım. Tasavvuf geleneğinde her mürşid için bir menâkıbnâme yazılmıştır. Hem o şahsiyetin hayat hikâyesini anlatır bizlere hem de müridleri için ders kitabı vazifesini görür. Kelime kuyuyu kaldırmaz, mürşidler yaşadıkları sırların çok azlarını söyleyebilirler.”

“Ben kimim sorusunu sormaya başladığımız anda içimizdeki ayna bizi gösterir.” diyen Özçelik “Duran düşünür, tefekkür eden içindeki ayna ile karşılaşır. Koşan biri buna vakit bulamaz. Hız çağı haz çağıdır. Yavaşlamak gerekir.” ifadeleriyle günümüzde yaptığımız yanlışlıklara dikkat çekti.

Yunus’un yazılı kültüre çokta aşina olmayan bir topluma şiir yoluyla ayet ve hadisleri anlattığını, pek çok beyitinin ayet-i kerîmelerin tercümesi olduğunu söyleyen Özçelik, “Yunus varisi olduğu Peygamber gibi kalplerin tabibidir.” diyerek muazzam bir konferansı nihayete erdirdi.

“Yunus Emre” konferansımızda her şeyden önce “İnsan” olabilmenin önemli olduğunu ve kalbin en derin kıvrımlarından çıkan sözlerin gönül tellerini titrettiğini bir kez daha hatırladık.

İnsanların düşüncelerini etkilemenin en sağlam yolunun, onların duygu dünyalarına girebilmek olduğunu gösteren Saygıdeğer Mustafa Özçelik Beyefendi’ye böylesi muazzam bir sohbeti dinleyebilme fırsatını bizlere sunduğu için can-ı gönülden teşekkür ederiz.

Ayrıca katılımlarıyla bizleri bahtiyar eden Mehmed Veysi Dörtbudak Hocamıza teşekkürü bir borç biliriz.

GDTGD
Dil-i Halvet