Üsküdar Üniversitesi’nin Efendimiz’in s.a.v. âlem-i cemale yürüyüşünün sene-i devriyesi dolayısıyla kutlu doğum haftası faaliyetleri kapsamında düzenlediği, Prof. Dr. Emine Yeniterzi‘nin moderatörlüğünde Cemalnur Sargut Hanımefendi ve Prof. Dr. Osman Nuri Küçük Hoca’nın konuşmacı olarak katıldığı Efendimiz’i anma programına Genç Tasavvufçuları Destekleme ve Geliştirme Derneği adına davetli olarak iştirak ettik.

Peygamberlerin sonuncusu Hatemü’l-Enbiya ile anılan rahmet peygamberi Efendimizin (s.a.v.) Maide suresinde ‘leküm diniküm veliye din’ olarak vahy ettiği ayet-i şerife ile konuşmasına başlayan Prof. Dr. Osman Nuri Küçük, Kur’an’ı anlayabilmek için Furkan’ı idrak edebilmemiz gerektiğini zikretmiştir. “Furkan’da batıl olan hiç bir şey yoktur. Hz Peygamber adeta Kur’an’ın insan olarak en mükemmel numunesidir..

Kur’an bana bir kerede indirildi diyen Peygamber Efendimizin bu mübarek sözü ile konuşmasına başlayan Cemalnur Sargut Hanımefendi Efendimiz’in s.a.v. hakikati üzerine konuşmasını şekillendirmiştir;

“Kur’an Allah’ın ilminin hakikatidir, o da peygamber Efendimiz’in kendisidir. Kur’an’ın beni Allah’a nasıl buluşturacağını anlatan kuldur Peygamber Efendimiz Yaşayan Kur’an’dır. Efendimiz buyuruyor ki; ben Kur’an’ım, yalnız ayetlerin yavaş yavaş hazım edilmesi lazım. Yanmadan, örtünün ardından Kur’an’ı okumak lazım… Vücutta bir maddi alem var, diğeri manevi alemdir. İki alem arasındaki berzah Efendimiz’dir. Kalbin iman ettiği ilime mührü vuran Efendimiz’dir. Efendimiz hem Furkan’dır, hem Kur’an’dır. Peygamber Efendimiz hikmet’tir. Farklılıkları öğretendir ve farklılıkları birleyebilmek için bize elzem olan yegâne aşk sultanıdır. ”

Prof. Dr. Emine Yeniterzi’nin sorularıyla şekillenen söyleşi, sufi ile İslâm terimleri arasındaki bağlantıya dikkat çeken soruya Osman Nuri Küçük Hoca’nın cevabıyla devam ediyor;

“Hz. Peygamberi (s.a.v.) anlamak kolay değildir. Sufi düşüncenin efendimizle ilgili en önemli sufi yaklaşımı şöyledir: Hz. Peygamber’in bize vermiş olduğu temel mesaj nedir? Hakîm Tirmizî’ye göre Efendimiz’in salt zahiri yaşantısına bakarak onun hakikatini anlayamayız, onun velayetinin ne manaya geldiğini çok iyi anlamak gerekir. Efendimiz zaman ve mekan üstüdür. Sufiler buna Hakîkat-i Muhammediyye diyorlar ve her insan özünde Hakîkat-i Muhammediyye bağlı olduğu için herkesin onunla bağ kuracağı bir meydandır sufi meydanı…
Sufi düşüncenin Efendimizi bize tanıtmadaki bakış açısı bize de bu deryaya dalıp o deryadan inci, mercan çıkarmamızı sağlar. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamber’in rahmetini asırların üzerine nasıl çıkaracağız. Efendimizin tüm zamanlara hitap eden içindeki manasını çok iyi anlaşılmalıdır.
Bizim varlığımızın hakikati nedir, biz bu alemde neden bulunuyoruz, İnsanın sonsuz hakikati nedir gibi sorulara miracını tamamlayıp cevap veren Efendimiz (s.a.v.) varoluştaki bilinmezliğe doğru insanı kendi içine bir yolculuğa davet etmektedir.

Kur’an’da Muhammed ismi dört yerde geçer. zaman ve mekan üstü tabiri için Kur’an’da geçen ismi ‘Ahmed’tir. Ahmet’in mim’ini çekersen geriye Ehad olan Allah kalır. Kalbinizin irtibatınızın Hz. Muhammed’in kalp aynasına bağlantısı olması lazım. Efendimizin en belirgin özelliği olan bu ayna olması özelliği bizlerin O’nun aynasında kendimizi seyredebilme imkanını bize tanır.”

Prof. Dr. Emine Yeniterzi’nin aynı soruyu Cemalnur Sargut Hanımefendi’ye yöneltmesiyle konu putlar konusuna geliyor ve gözler nemleniyor;

“Kabe’nin içine giren Efendimiz ile Hz. Ali arasında şu hadise geçer: En yukarıdaki putları kırmaya sıra geldiğinde; ‘Omzuma çık, Ya Ali’ buyuruyor.. Hz. Ali edep ediyor ve Efendimiz’in tekrar emretmesi üzerine Hz. Ali çıkıyor o mübarek omuzlara… Bunun bir anlamı da Hz. Ali gibi her devirde Efendimizin manasını taşıyan kamil mürşitler vardır. Her devirde Efendimizin manasının taşıyıcıları vardır. işte bu manası onun zaman ve mekan üstü olan manasıdır. Kamil insanlar var olduğu sürece bu mana kainatı aydınlatmaya devam edecektir.”

Osman Nuri Küçük hocamız Efendimizi (s.a.v.) Safiyullah olarak tanımlayarak konuşmayı devir alıyor;
“Efendimiz, Allah’ın varlığının saf tecellisidir.”

İlim mi imandan üstündür, İman mı ilimden üstündür sorusuna verdikleri, “İlim sahipleri şehadet eder.” şeklindeki kısa cevap ile söyleşiye nihayet veren hocalarımıza bu güzel gönül sohbeti için teşekkür ediyor, çalışmalarında gayret ve azim dileriz.

Ve söyleşiden gönlümüzde kalan güzel bir cümle;

İslam garip doğmuştur, garip kalacaktır; aczlik yegâne düsturdur.

GTDG Derneği